Ey, iki adımlık yerküre / Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!

   Hayatımın dramasında rastladığım kadın, Nilgün Marmara. Ne de çok güzelmişsin aslında!


Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Marmara, 13 Şubat 1958'de İstanbul'da dünyaya geldi. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girmeye hak kazanan Marmara, "Sylvia Plath'in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi'' adlı lisans teziyle hafızalara yavaş yavaş kazınmaya başlayacaktı, henüz farkında değildi. 

Nilgün Marmara'nın şiirleri bir içe dönüş olarak görülebilir. "Ben'i yakalamaya çalışan şiir kişisinin hedefi bilinçli bir Ben'den öte, benliğin özünü, bilinçaltının katmanlarını tutabilmekte. Dolayısıyla Marmara'nın mısraları şiir kişisinin içine sokulan bir el gibi en derine konanı çekip çıkartmayı hedefler. Bu da bir içe kapanışı beraberinde getirir. Marmara'nın dünyayı dışarıda bırakarak dillendirdiği iç dünyasında bu kapanış bir hiçliğe varır. Mısralarında, doğum ölümün başlangıcıdır, varlıksa yokluğa gebedir."



Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı tez konusunda olduğu gibi ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirecekti. Her ne kadar ölüm hayatımızın bir gerçeği olsa da ölmesini yediremediğim kişilerdendir Marmara. Bilmiyorum, belki de kendimi bazı noktalarda onda bulduğumdan da kaynaklanabilir bu durum. Bilirsiniz işte, hayattayızdır ve bazı şeylerin rollerine bürünürüz. İşte ne yazık ki 13 Ekim 1987'de henüz 29 yaşındayken bekleme salonu olarak gördüğü dünyadan ölümü tercih ederek intihar etti. "Hayatın neresinden dönülse kârdır" 



"Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim.Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye,Veda edeceğim."
Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış, Ece Ayhan söyledi.. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alarır bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım otuzuna değmemişti daha.. Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar  görememişim. Bugün ortaya çıkıyor.

Cemal SÜREYA

Boğaziçi Üniversitesi'nde  derslere girmediklerinde tünedikleri merdivenlere "Umutsuzlar Merdiveni" adını takmış  ve arkadaşları.
Nilgün Marmara denilince akla ilk gelen isimlerden ve şairin en yakınlarından biri olan  da 1987'de şöyle yazmış:

"Boğaziçi Üniversitesi'nde (ve daha önce Robert Kolej'de, 'yukarıda' ) okuyanlar iyi bilirler; orada, spor salonu ile kantinin bulunduğu yapıda bahçeye bakan ünlü bir 'umutsuzlar merdiveni' vardır; demirdendir. Kim bilir belki de bırakılmış bir yangın merdiveni! Okul arkadaşları anlatırlar: Nilgün Marmara Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Filolojisi'nde öğrenciyken derslere pek girmez ve garip bir 'kuş' olarak basamaklara tünermiş. Acaba büyük kanatları yüzünden uçamayan 'o' ( ya da 'bir' ) albatros mu? Denizler kuşu. Gözleri denizin derin yerleriyle sığ yerleri arasındaki maviliktedir işte!"


Ece Ayhan'a göre "uç'talık" Marmarı'yı temsil eder. "Uç'talık", marjinalliğin Türkçesidir. Nilgün Marmara hem bu "uç'talığın" temsilcisi olduğu , hem de kendisi de Amerikan Caz Çağı'na bayıldığı için Ece Ayhan ve arkadaşları ona, başka bir edebi mitik figürün ismini, Fitzgerald'ın eşinin ismini verip, "Zelda" dediler. // 1982'de, endüstri mühendisi Kağan Önal ile evlendi ve Eşinin işi dolayısıyla bir süre Libya'da yaşadılar. Nilgün Marmara henüz şiir yazdığından kimseye bahsetmese de, Libya'da yazmayı hiç ihmal etmedi. Ve bundan sonra Türkiye'ye döndüklerinde Kızıltoprak'taki evleri, şairlerin toplanma yeri oldu.

Bu kısa ayrıntıları verdikten sonra en can alıcı ve paylaşmaktan keyif duyduğum kısma gelelim, devrim yaratan şiirlere..

B E K L E M E K
Taşıl kaygısı kaotik özlem
Neydi beklediğimiz ve gelecek olan
Salt acı
Sonsuz yeşil sonsuz gelişkin bir orman
İçinde göllerini nehirlerini çağlayanlarını
Gök kuşaklarını yitirdiğimiz kara sözcük
Yokluğun dayattığı doğurgan sözcük: acı
Bir deniz kızının uçma tutkusu
Belleğin unutuş çılgınlıklarında
Bilinmeyen organizmalar dönüştürürken
Bedenlerimizi duygularımızı ben'imizi
Çürüyorduk... kaçış yoktu... çıkış da...

Yeşil maytap patlatan sahte mesihin sözleri
Yalandı acımasızdı efendilerin belirlediği
Ölçtüğü biçtiği yaşattığı kendimiz
Umarsız öte benler=nesneler
Ağlayın
Ağlayın ve kanayın
Yok olduğunuz irin zamanında.



DÜŞÜ NE BİLİYORUM
Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?

Gök kaçınca üzerimizden ve
yıldız dengi çözüldüğünde
neydi yaklaşan
yanan yatağından aslanlar geçirmiş
ve gömütünün kapağı hep açık olana?

Yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,
iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.

Yine de, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu

düşler marketinin,

uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!

Yorumlar

Popüler Yayınlar