ULUS BAKER





Bugün, aslında devrim yaratan bir şairden ve onun şiirlerinden ziyade, düşünceleriyle, ders anlatımlarıyla, yaptığı seminerleriyle ve kişiliği ile devrim yaratan bir düşünürü, bir sosyolog ama felsefeye de oldukça katkı sağlamış birini kaleme almaya karar verdim. Aslında uzun zamandır da üzerine bir yazı paylaşmak istediğim birisi bu kişi. Ulus Baker.. Kendisi hakkında az çok bir şeyler duymuşsunuzdur belki, ya da kulaktan dolma bilgileriniz vardır zihninizde bilemiyorum ama benim, hakkında fazlaca bir şeyleri merak ettiğim ve arkadaşları sayesinde basılan kitaplarını da okumaya karar verdiğim biri. Düşüncelerini, yönelimlerini henüz yeni yeni anlamaya başladım. Üzerinde düşünmemiz gereken şeyler yazmış çünkü. İnternette kendisiyle ilgili çok fazla bilgi bulunmadığından ötürü, kendisini yakından tanıma fırsatı bulmuş, hem öğrencisi hem de dostu olan ve benim de hocam olan Çetin Balanuye sayesinde bazı bilgileri harmanlayarak bir yazı yazmaya, bunu da sizinle paylaşmaya karar verdim.


"Televizyon olmadığı için pencereden bulut seyretmeye başladım. Oradaki yayın çok iyi, haberleri daha güvenilir, gelip geçen bir iki uçak dışında pek reklam almıyorlar ve asıl önemlisi akşamları gök gürültülü sürpriz programlar var. Filmler genellikle kırlangıçların hayatı üzerine ve belki biraz monoton, ancak oldukça realist."

Kendisine ait bir kimliği bile bulunmayan Baker, 14 Temmuz 1960 tarihinde Leningrad'da dünyaya geldi. Aslen Kıbrıs'lıdır. Rusya'da yaşayarak lise eğitimi aldı. ODTÜ'de Sosyoloji Bölümü ile GİSAM'da, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilgiler Fakültesi'nde, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde dersler verdi. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Anksiklopedisi'ni (İletişim,1988) hazırlayan kadroda yer aldı. Toplum ve Bilim dergisi yayın kurulu üyeliğini yaptı. Başka dergilerin yanı sıra Birikim'de de yazıları yayımlandı. Gilles Deleuze'ün; Kant, Spinoza ve Leibniz üzerine derslerini; İki Konferans; Yaratma Eylemi Nediri?; Müzikal Zaman ve Spinoza; Pratik Felsefe başlıklı kitaplarını Türkçe'ye kazandırdı. ÖDP'nin de kurucularından sayılır.


"Ben epey Spinoza okudum... Onun siyaset felsefesi (ya da felsefesinin siyasi bir karaktere büründüğü yerler) korkuya, umuda ve güvenlik duygusuna dayalı rejimlerin kötü ve dengesiz rejimler olduğunu anlatır... Salt korkuya dayalı bir rejim (tiranlık, diktatörlük, despotizm, mutlak totaliterlik) yıkıma açıktır... Tek dayanağı kendisini alaşağı edecek nüfusunu da kırıp geçirmiş olmasıdır... Cehennemi bir döngü yani... Ama umuda dayalı bir rejim de iyi değildir - çünkü uyarılan umutların gerçekleşmeyeceği bal gibi apaçık hale gelecektir... Bu yüzden ödp dahil solun 'ütopyalarımızı yeniden uyandıralım' gibi girişimine hep karşı oldum... Ayrıca umut bir keder içerir -uzakta tutulan bir keder ve pekala mukadderdir ki uzakta tutulan bu hal er geç çıkagelecektir..."


ODTÜ Sosyoloji bölümündeyken hocası Hasan Ünal Nalbantoğlu'nun dikkatini çektiği söyleniyor son sınıfta. İlerleyen süreçlerde kendisine sosyoloji bölümünde araştırma görevlisi ünvanı verildi ve görevli olduktan sonra birçok dersi yalnızca makale yazıp hocasına vererek yüksek notlarla geçti. ODTÜ'de olduğu zamanlarda dil bilgisiyle oldukça dikkat çeken birisiydi. İngilizce, Rusça, Fransızca, Almanca'yı  ana dili gibi biliyor, buna ek olarak yüksek ölçüde İspanyolca, İtalyanca, Latince, Sanskritçe, Yunanca ve tevatüre göre pek çok başka diller de bildiği söylenirdi. Araştırma görevlisi olduğu sıralarda kendisinden dersler vermesi talep edilmiş, İngilizce olarak verdiği beden sosyolojisi dersleriyle ODTÜ Sosyal Bilimler'de efsane olmuş birisiydi.


"Saçı başı dağınıktı. Yakın dostları uyarmasa günlerce duş almazdı. Kıyafet konusunda oldukça mütevaziydi. Aynı kazağı yıllarca giyerdi. Pantolonu kendine daima bol gelirdi. Bu dünyaya ait hiçbir şeye önem vermedi.Gözlüğünün bir camı düştüğünde ‘’Yahu Ulus, gözlüğünün camı düşmüş değiştirsene’’ diyenlere ‘’O benim sağlam gözüm zaten niye değiştireyim ki’’ dedi ve yıllarca tek camlı gözlükle yaşadı. Yağmurlu havaları sevmezdi. İki kedisi vardı. İkisinin ismini de ‘’ Psinoza ’’koymuştu.Sakin bir kişiliği vardı. Yemeği biri hatırlatırsa yer, kahveyi de elinden düşürmezdi. Sürekli votka ve Samsun216 içerdi. 1 ders boyunca bir paket sigara bitirdiği olurdu. Fakat bu adam konuşmaya başladıktan sonra profesörler dahil herkes susardı. Psikanalizin teorik, mantıksal, epistemolojik açmazlarını onun kadar başarılı hiç kimse betimleyemedi."


O dönem hemen her yaştan olan kişilerin Ulus Baker'in derslerine gelmeye başladığı söylenir. Belli bir plan ve programa bağlı kalmaksızın, Beden Sosyolojisi adı altında; Platon, Aristoteles, Duns Scotus, Stoa, Leibniz, Spinoza, Nietzsche, Foucault, Freud, Weber, Durkheim, Tarde, Montesquieu, Deluze vb. pek çok antik ve modern düşünürün, kendini tekrar etmeyecek spontanlıkta, her ders yeni bir seminer olacak biçimde yaklaşık on yıl boyunca derslerini verdi.


“Neden, diye sormuştu Deleuze; her aşk, her yaşantı, her olay bizi yaralıyor, paramparça ediyor? Neden bütün olaylar hep bir salgın, savaş, yaralanma ya da ölüm türünden?” Hiçbir zaman olayla eşitlenemiyoruz, diyordu Deleuze -hep ya çok erkeniz ya da çok geç kalıyoruz; ya çok aceleciyiz ya çok pasif, ya çok ilerideyiz ya erişemeyecek denli uzakta. Ya şu: “Bana çok zayıf, kırılgan gelen hayatım, kayıp gidiyor elimden;" ya da bu: “Hayata karşı zayıf olan ben kendimim, beni altüst eden, benimle hiçbir alakası olmayan biricik şeylerini ortalığa döküp saçan hayat.”


Bu arada ODTÜ çevresinde "Kanaatler Sosyolojisi" tezini yazdı. Ulus Baker o kadar özgür ve bir şeyler umrunda olmayarak yaşayan biriydi ki, yazdığı tez sayfaları rüzgardan uçup gitse bile peşine düşmez, kaldığı yerden yeniden yazardı. Hatta bu umursamazlığı yüzünden tezini yıllarca bitiremedi. Fakat, artık Hasan Ünal hocasının tehdidi ile tezini bitirdi ve teslim etti. Tezi yaklaşık bin sayfa civarı, içinde iki video film, binin üzerinde fotoğraf, çok sayıda ses CD kaydı bulunmaktaydı. Bu başarılı tezinin ardından Doktor ünvanı alan Baker'in, bürokratik nedenlerden ötürü ilerleyen zamanlarda beşeri bilimler ile ilgisi kesildi. İşsiz kaldığı dönem ODTÜ GİSAM onu danışman olarak işe aldı. GİSAM'da çeşitli deneysel film üretimine katkıda bulundu. Bunun yanı sıra Ankara'nın çeşitli mekanlarında, kafelerinde, meyhanelerinde hazırlıksız, spontane bir şekilde binin üzerinde seminerler verdi.





"Baker'in felsefesinin özü nedir canım?, bu adamın amacı nedir?" dediğinizi de duyar gibiyim. Aslına bakarsanız onun yazdıklarını ve felsefesini anlamak için çok iyi bir şekilde Deleuze okumak gerekir, çünkü kendisi Türkiye'de Deleuze'ü en iyi bilen kişiydi. Ben henüz o aşamaya geçemedim ne yazık ki. Ama Ulus Baker, her şeyi anlamak zorunda olmadığımızı birçok konuşmasında da vurgulamıştı. Bu yüzden onun yazdığı cümleleri bazen tekrar tekrar okumak zorunda kalsam da (bu sakın kendisinin yazıları karmaşık yazdığı olarak algılanmasın, çünkü okuduğum ölçüde gayet net ve sade bir akıcı dil kullanmış, ancak ve ancak benim bilgi yetersizliğim olarak algılanabilir), kendi çapımda hep bir fikir üretmeye, metnin üzerine düşünmeye, onu anlamaya çalışırım. -Kendisinin felsefe anlayışına göre, bedenli varlığımızla etkileşim içinde olarak kavrama çabamızı sürekli geliştirmeliyiz, tabii topu başka yerlere savurmadıkça.-



Ah keşke bu yazı hiç bitmeseydi, ama her güzel şeyin bir sonu var.. Neyse, iyi akşamlar hepinize! Sizi Ulus Baker'in Bandista Müzik Grubu için sözlerini yazdığı - HER ŞEYİN ŞARKISI ile baş başa bırakıyorum. Bolca sevgi ile..

Yorumlar

Popüler Yayınlar